4 Mart 2019 Pazartesi

Zincir -- Refik Halid Karay'ın Gurbet Hikayeleri Kitabından Bir Öykü

Refik Halit Karay, Gurbet Hikayeleri
 Artık elimdeki kitabı bitirmeden yeni bir kitap almıyorum. Geçenlerde AVM'de bir süre beklemem gerekti. O süreyi de kitap okuyarak değerlendirmek istedim. "Bari" dedim, "en ince kitabı alayım da bitirebileyim." Refik Halid Karay'ın "Gurbet Hikayeleri" kitabına rastlamam böyle oldu.

Cumhuriyet kurulduktan sonra Halep'e sürgün giden yazar, 1938 yılında çıkan af yasasıyla İstanbul'a dönmüş. Ziya Gökalp ve Ömer Seyfettin İstanbul Türkçesini en iyi kullanan yazar olduğunu söylüyorlar. Gurbet Hikayeleri Halep'te yazdığı öyküler. Günümüz Türkçesine oğlu Ender Karay uyarlamış.

"Zincir" adlı öyküde karşı komşusu olan yabancı bir subayın zincire bağlı iri ve güçlü "buldok" köpeği Juju ile onu binbir zorlukla gezdiren Senegalli zenci emir erini betimler.

Burada sözü yazara bırakıyorum ..

Refik Halit Karay, Zincir Öyküsü
Kendi kendime soruyorum:

Bir gün, zinciri kopuverince ne olacak? Acaba ne kıyametler kopacak?

Sonunda, bir gün, bu korktuğum, beklediğim, merak ettiğim olay gerçekleşti; Juju’nun zinciri, zencinin elinde kaldı. Köpek mancınıktan kurtulan bir taş gibi fırlamış, bir an içinde gözden kaybolmuştu. Arkasından yetişemediler, gittikçe uzaklaşan ve sokaklar arasında gittikçe sönerek yankılanan havlamalar, o kadar!

Buldok” kasabayı altüst etmeye gitmişti; kim bilir ne facialar işitecektik?

Hâlbuki öyle olmadı:

İki gün sonra Juju’yu zincirinde çok durgun gördüm. Demek ki dönmüş veya bulunmuştu ve kuşkusuz ki daha azılı yerli köpeklere rastlamış, el sillesini tatmış, yersiz, yurtsuz kalmış, hanyayı Konya’yı öğrenmiş, açlığı denemiş, Senegalli bekçisini Penyuvarlı gözcüsünü arkasında bulamayınca bütün azgınlığım, kaba sığmayan öfkesini bırakmış, sünepeleşmişti.

Hava almaya çıkardıkları zaman, artık özgürlük eskisi kadar ona çekici görünmüyordu; zinciri dayanılmaz bir yük gelmiyordu.

Hatta, daha sonraları, askerin yanında bağsız dolaşmaya koyuldu; ayakları dibinde zincirsiz ve uslu yürüyor, dünyaya filozof gözüyle, öfkeyle değil, düşünceli bakıyordu. Bu gözler, anlamaya başladığı dünyayı artık tartıyordu.

O eski korkunç yaratık, zinciri çıkınca, basbayağı bir köpek olmuştu. Önceleri yanına yaklaşamayan mahalle çocukları etrafını sarıyorlar:

Susu! Susu! diye alay ediyorlardı. Aldırmıyordu bile… Çünkü bütün gösterişini, kahramanlığını o kopmayacak sandığı zincire borçlu idi.

İnanıyorum ki Juju’nun tasalı gözlerinden ara sıra, uzak, şanlı bir hatıra gibi bu zincir geçiyor, köpek, zincirini arıyordu…

Halep, 1935

Son Söz: Refik Halid, her günkü hayatımızın tekdüzeliğine, yasaklarla donanmışlığına, kalıplaşan özelliklerine iddiasız romanlarıyla karşı koyuyordu. Sakıncalı kimliği de zaten daha ötesini gerçekleştirmesine zaten olanak tanımayacaktı. Fakat yalnız bu kadar mı? Hiç sanmıyorum. Refik Halid yeniliklerimizin yalınkatlığına yaman eleştiriler getirmiştir. Bir yandan hayatın renksizliğinden, basitlik ve küçüklüklerinden yorulmuş insanımızı, sıcak Türkçesiyle kucaklamış, en acı bir ayrılık ya da ölüm sahnesini bile matem havalarından arındırarak okuru bir kitap boyunca sürecek mutluluklara çağırmıştır. Bir yandaysa, iğneliyici ifadesi, ince mizahı simsiyah sürüp gitmiştir. Selim İleri