29 Kasım 2013 Cuma

Tüyap Kitap Fuarı - Ben de Gittim

Tüyap Kitap Fuarı
Geçen yıllarda Tüyap fuarlarına giderdim. Servus'ta çalışırken düzenli olarak Savunma Sanayi Fuarı'na giderdim. Pazar günü gideyim dedim. Programa baktım. Yılın sonu geliyor pek fazla fuar kalmadı, sonraki hafta COMVEX Commercial Vehicles, Buses and Components Expo fuarı var, janjanlı adına aldanma, hiç gidilmez.. Bildiğin minibüsçüler ve kamyoncular.. Gideyim bari dedim.
Otoparka 14 TL, girişe 7 TL, soğuk içeceğe 5 TL verdikten sonra girişteki dev pankartın gerekçesini anladım: "Tüyap, ülkemiz ekonomisine hizmet sunmaktan gurur duyuyor." Konunun ekonomi boyutunun kültür boyutunun çok ötesine geçtiğini değerlendirmiş olacaklar ki fuarın bir parçası olarak "Türkiye'de bir kültür endüstrisi var mı?" etkinliği bile düzenlemişler. Adını da koymuşlar. Kültür Endüstrisi.. Etkinliği Türkiye Yayıncılar Birliği ile birlikte düzenleyen KEGP (Kültür Endüstrilerini Geliştirme Platformu) kurucuları içinde tanıdık isimler var. Web sayfalarında Unesco desteği de görülüyor.
O'Henry Hikayeler
Elimde O'henry'nin bir öykü kitabı var. Sırada da birkaç kitap daha var. Hesapta hiç kitap almayacağım. Bakıp çıkacağım. Çok sayıda kitabı okuyamadan bağışladığım gerçeğiyle yüzleştim ve artık elimdekileri okumadan yeni kitap almıyorum.
Birinci salona girince Türk Tarih Kurumu standı karşıladı: "Fiyatlar etiketin yarısıdır." Daha sonra Türk Dil Kurumu standında da göreceğim bu pazarlama sloganı bu kurumların da özelleştirilmiş olabileceğini çağrıştırdı. Fiyat odaklı mesajlar veren bir diğer kurum da Başbakanlık Atatürk Yüksek Kurumu Başkanlığına bağlı Atatürk Kültür merkezi Başkanlığı standıydı: "Kitapların üzerindeki fiyatlar indirimli fiyatlardır".
Kaldırım Yayınları standında "Bana Felsefe Yapma" kitabının alt başlığı "Felsefe yapmadan yazılan ilk felsefe kitabı" gibi bir şeydi. Gülümseyerek diğer standa yürüdüm.
Sesle Kitap standında durdum ve inceledim. Bazı kitaplar audio CD formatında, hacimli kitaplar MP3 formatında. "Görme engelliler mi alıyor?" diye sordum. "Yok" dedi görevli, "bunlar kitap okumaya vakti olmayanlar için, görme engelliler için ücretsiz hizmetler var, onlara tiyatrocular okuyor." "Biz de geçmişte onlar için okuma ve kayıt ortamı hazırlığı yapmıştık" dedim. Hele sesli çocuk kitaplarını çok garipsedim. Çocuğuna kitabı sen okumazsan CD'den dinlemez, gider televizyon izler. Ben de çocuk yetiştirdim. Üstelik benim çocuklarım "Babaaaa.." diye ağlarlardı, "Anneeee.." diye değil.
Samed Behrengi
Bir standda Samet Behrengi masal kitaplarını gördüm. Yeğenlerimin yaşları henüz küçük olduğu için almadım. Adalet, doğruluk, eşitlik ve sorgulamayı öğütleyen masallar, okurken ana - babaları da alır götürür. İz Yayıncılık standında gördüğüm Kelile ve Dimne de çocukken okuduğum fabl tarzında öykülerden oluşan bir kitap. Beydeba, La Fontaine'den 1500 yıl önce "hukukun en kötüsü suçsuzu korkutandır", "alçaklığın ölçütü zavallıları ezmektir" gibi lafları çakallara söyletmiş. Doğrudan söyleyememiş, onun da başında dönemin zalim Hint Şahı varmış. Çocuklar için diğer bir seçenek te Yapı Kredi Yayınlarının Doğan Kardeş Seçme Şiirler ve Seçme Öyküler dizileri Belli başlı yerli şair ve yazarların yapıtlarını yayınlamışlar.
Avedis Aktenoğlu, "hayata ve aşka dair en güzel sözleri" "Best of Bağımlılık Yapan Sözler" diye bir kitapta derlemiş. Günümüzde her sözün söylendiğini, twitlendiğini ve SMSlendiğini düşünüyorsanız bir de bunu deneyin.
100 temel eser yayıncısı iş değişikliğine hazırlanıyor galiba: "%50 İndirim". Yanında da "Psikoterapi Setinde Kampanya".
M. Naci Bostancı, "Kuma Yazılanlar" kitabını yazmış. Küresel ısınma öncesi dönemde yazsaydı herhalde "Buza Yazılanlar" diye isimlendirirdi.
Joan Konner - Ateistin Kutsal Kitabı
"Fetvalarla Çağdaş Hayat" gibi dinsel kitapların arttığını gördük ama Ateistler için yazılan kitapların artmasına ne demeli. Alain de Botton tarafından yazılan "Ateistler İçin Din", Joan Konner tarafından yazılan "Ateistin Kutsal Kitabı", Jack Huberman tarafından yazılan "Ateist aforizmalar". Bana Nikola Tesla'nın bir deyişini hatırlattı. Nicola Tesla şu 100 yıl önce elektriğin kablosuz olarak iletilmesini bulduğu düşünülen ama nasıl yaptığı hala anlaşılamayan mucit. Demiş ki kutsal kitabı okuyup anlayana ateist, okuyup anlamayana dindar, okumayana da bağnaz denir.
Zıpır yayınevi Domingo yayınlamış: küçük insanlardan büyük sorulara Hayli mühim insanlardan basit cevaplar. Çocuklar sormuş, büyük adamlar yanıtlamış. Al sana örnekler.. Neden para kullanıyoruz? - Aslında ben pek kullanamadan uçup gidiyor ya da aslında o mu bizi kullanıyor acaba? Neden bazıları diğerlerinden daha uzun boyludur? - Aslında diğerleri bazılarından daha kısa boyludur. Bu kategoriye koyabileceğim İnkılap Yayınlarının Korsan Kitap adlı yayını. Elbette maymundan gelmedik ama koyuna gittiğimiz kesin diye başlamış.
Kartlarınla Mucize Yarat
Kartlarınla mucize yarat kredi kartı ehliyetin var mı? "Tabii ki kredi kartı kullanmayı biliyoruz. İstediğin yerde limitin kadar alışveriş yapıyorsun. Taksitlerin de bulunduğu ekstre her ay geliyor, onun da asgarisini ödeyip kartı kullanmaya devam ediyorsun. Hatta lazım olduğunda istersen ATM'den nakit bile çekebiliyorsun... Bunda bilmeyecek ne var?" diyorsanız elinizde tuttuğunuz bu kitap tam sizin için. Belki son ödeme tarihinizin günü, olması gerektiği gün değil. Belki limitinizde bir hata var. Belki de gereğinden fazla kartınız var. Ya da kredi kartı hiç sizin için değil. Ama elinizde bir plastik patlayıcı istemiyorsanız, bu kitaptaki bilgilerden bağımsız adım atmayın. İşte her eve lazım, kritik bilgi ve ipuçları ile dolu Kartlarınla Mucize Yarat kitabı. Ben müziği çalıyorum, dans etmesi sizden. Hepinizi piste bekliyorum. Kitapta bunları söyleyen Özlem Denizmen, lisans Eğitimini Cornell Üniversitesi Endüstri İşletmeciliği bölümünde tamamlamış, sonra MIT Sloan School of Management'ta MBA yapmış. Ayrıca, Stanford Üniversitesi'nde Etkileme Teknikleri, GE Crotonville Merkezinde Liderlik, Harvard Business School'da İleri Seviye Yönetim programlarını tamamlamış. Çalışma hayatının temeli Finansal Planlama olan Özlem Denizmen, çalışma hayatına 1994'te Amerika'da Finansal Analist olarak Merrill Lynch Yatırım Bankası'nda başlamış. Türkiye'deki iş hayatına Garanti Yatırım'da devam etmiş, 2000 yılından bu yana Doğuş Grubu'nda Bütçe Planlama ve Strateji Bölüm Başkanlığı görevini icra etmekteymiş. Ayrıca grup içinde iş geliştirme ve yatırımcı ilişkileri üzerine çeşitli görevlerde çalışmış. Doğuş Holding Strateji Bölüm Başkanı, Doğuş Otomotiv Yönetim Kurulu Üyesi imiş.
Jack London
Bazı yayınevlerinin farklı salonlarda birden fazla standları olduğunu gözlemledim. April Yayınları ikinci standı görevlisine "Jack London çizgi romanını alacağım. Diğer standınızda yoktu. Oraya da götürün. O'henry ve Edgar Allen Poe çizgi romanlarını oradan almıştım" dedim. Evet kitap almayacağım demiştim ama yeğenler için bu çizgi romanları aldım. Ayrıca Arkeoloji ve Sanat Yayınlarından Göbekli Tepe, Karatepe, Nemrut ve Hititler boyama kitaplarını da aldım.
Ayrıntı Yayınları standının duvarlarında kitap tanıtımları yerine çeşitli sözler yazılmıştı: "Eğer ılımlılık bir suçsa, ilgisizlik bir cinayettir. Jack Kerouac"; "Ancak her şeyini kaybettikten sonra canının istediğini yapmakta özgür olursun. Chuck Palahniuk"; "Aşk orada öyle, bir kaya gibi, durmaz; hep yeni baştan, ekmek gibi, yeniden yapılmalıdır. Ursula K. LeGuin uac". Bunlardan birincisi yayınevinin twitter hesabının ana sayfasında da yer alıyor.
Sardunya Tüyap
Saatlerce hiçbir şey yiyemedim ve içemedim. Kafelerde uzun kuyruklar vardı. Üst kattaki Sardunya Restoranı görünce hemen gittim. "Çorba nedir?" diye sordum. "Çin usulü" dedi. "Tamam, getir" dedim. "Ana yemek ne öneriyorsun?" "Çin usulü tavuk" dedi. Çin fuar'ın onur konuğu ülkesi olduğu için yemekler bile onları onurlandıracak şekilde hazırlanmış. Çorbada noodles, mercimek, soğan ve bolca baharat. Tavuk, KFC'den alınmış tavuk parçaları kırmızı fasulye, havuç, kabak, pırasa ve soğanla haşlanmış, pirinç pilavı ve püre ile servis ediliyor. Yemek gelince "Bu nasıl Çin usulü" dedim "Pilav çok az, daha fazla olmalıydı."
Yemekten sonra gezdiğim yeter, biraz da konferanslara bakayım dedim. Banu Avar'ın Remzi Kitabevi tarafından düzenlenen söyleşiye kafamı uzattım. Banu Avar, Mustafa Kemal'in Türkçü, solcu ve dindar kesimlerin desteğini alarak kurtuluş savaşını başlattığını söylüyordu. İlerleyen dakikalarda katılımcıları hazırladıkları Milli İrade Bildirisini incelemeye davet etti.
Attila İlhan'a "Attila Abi, ne yapalım o zaman diye soruyorlar dedim" dedi. Attila İlhan "Bunlar yurttaşlık bilincini yitirmişler, yurttaş ne yapılacağını bilir." diye yanıtlamış. Psikolojik operasyonu anlattı.
Ahmet Telli
Katıldığım diğer bir etkinlik Everest Yayınlarının düzenlediği Ahmet Telli şiir dinletisiydi. Şair Bekle Beni şiiriyle başladı. Konstantin Simanov'dan esinlendiğini, yalnızca sevgi sözcükleri olmadığını, mücadelemi başarıp geleceğim anlamında yorumlanması gerektiğini söyledi. Kunduz şiiriyle de akıntıya karşı yüzebilen ve akıntının gücünü kesen yapılar kurabilen niteliği dolayısıyla kunduzu konu aldığını söyledi. Kitaplarına girmemiş olan bu şiirlerinden sonra Gülten Akın'ın iki dizeli şiirini okudu:
Bir roman kadar uzun bu tümce
Sonra işte yaşlandım
Dizelerden esinlendiği şiirlerini okudu. Nida şiiriyle sohbeti tamamladı.
Tüyap Resim ve Heykel Sergisi
Yedinci salonda resim ve heykeller sergileniyordu. O da ne. Birden şok oldum. Erol Evgin'in resimleri. Meğer üstat resim yaparmış. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Yüksek Mimarlık Fakültesini bitirmiş. Bir süre de üniversitede ders vermiş. Bedri Rahmi ve Burhan Doğançay isimlerini bildiğim babalar. Onlarca sanatçının eserleri sergileniyordu. Ordu Plastik Sanatlar Derneği (OPSAD) sergisi çok ilginçti. Alper Aydın'ın hareketli çubuklardan oluşan tabloları çarpıcıydı. Ceren Kerpiç Öztürk'ün polimer kil, strafor köpük ve akrilik boya kullanılarak yaptığı heykelcikler de çok hoştu. Ümit Erzurumlu, Düş Yolcusu Sanat Durağı olarak nitelendirdiği sergisinin girişine "Müzik ve Matematik kardeş, rüzgar ve gürültü yakın akrabalarsa biz her şeyle akrabayız" yazmıştı. Gezi olaylarından esinlenilmiş bolca sanat eseri vardı. "İçine tükürülecek" sanat eserleri de vardı. Sergi bölümünde de aslan payı onur konuğu Çin'in Çağdaş Sanatlar sergisiydi. Geleneğin yeniden Doğuşu adlı enstalasyon çok ilginçti. Gökyüzünde parşömenler ve yeryüzünde yan yana açık kitaplar vardı. Bilgi veren kişi insanların okuyamadığı gökyüzündeki kitabı temsil ettiğini söyledi. Veya Çince aksanlı İngilizcesinden ben öyle anladım.

24 Kasım 2013 Pazar

Müzikle Geçen Bir Hafta

Cihat Aşkın
Shostakovich günlerini basından izliyordum. Fırsat Salı günü çıktı. Saat 17:00'deki Çello Sonatına gidemem, 20:00 deki konsere gidelim dedik. Shostakovic'i bir kaç yıl önce Ankara'da tanımıştım. Eserlerini biraz biliyordum. Önce Cihat Aşkın La Minör 1. Keman Konçertosunu çaldı. O'nu da yıllar önce Ankara'da dinlemiştim. ODTÜ öğretim yılı açılışında bir konser vermişti. Konçerto'yu bitirdikten sonra uzun uzun alkışlandı. Bis olarak Ali Ekber Çiçeğin derlediği Haydar Haydar türküsünü çaldı. Paganini gibi çaldığı için bu kez daha çok alkış aldı.
Shostakovich'in 10. Senfoni'de kullandığı DSCH motifi
Mi Minör 10. Senfoni'ye başlamadan önce şef Hakan Şensoy 10. Senfoninin şifrelerini anlattı. Shostakovich kendi adının ve aşık olduğu öğrencisi Elmira'nın adının baş harflerini oluşturan notaları senfonide tekrarlı olarak kullanmış. Konsere katılmak için sahil yolundan bir buçuk saatte Cemal Reşit Rey Konser Salonuna gelmiştim ama buna değdi.
Muammer Ketencoğlu
Perşembe günü Muammer Ketencoğlu'nun "Balkan Yolculuğu ile Balkanlarda Hüzün ve Neşe" konserine gittik. Yine aynı yol. Beşiktaş'ta Bahçeşehir Üniversitesi. B Konferans Salonu. Girişte kimlik aldılar. "Mütevelli Heyeti ile görüşmeye değil, konsere geldik, neden kimlik alıyorsunuz?" diye sordum. "Kural böyle" dediler. Konferans Salonuna çıktık. Üstat biraz gecikti ama kimse sorun etmedi. Çok alkışlandı. Herkes tanıyor. Meğer orada ders te veriyormuş. İzleyiciler coşku ile Balkan havalarına alkışlı tempo tutarken öğrenciler sahnede ve aralarda kolbastı oynadılar. Kolbastı'nın 9/8 lik Balkan ritmleriyle pekala oynanabildiğini gördük.
Jan Dark
Haftanın son etkinliği Cuma gecesi Süreyya Operası'ndaki Verdi'nin Jan Dark operasıydı. Gidiş geliş daha kolay. Araba ile Kazlıçeşme, Marmaray ile Ayrılıkçeşme ve geri dönüş. Bilet alırken Giovanni D. Arca'yı görünce "Ben bu adamı bir yerden tanıyorum" demiştim. Cahillik işte. Aslında bir kaç gün önceden Süreyya Operasında yer bulmak mucizeymiş. Üst kattaki locada yer bulabildim. Hikayeyi bilirsiniz. 15. yüzyılda İngilizler Fransaya saldırmışlar. Yüz yıl savaşları sürüyor. Fransa kötü durumda. Jan Dark genç yaşında Tanrının kendisine Fransa'yı kurtarması için seslendiğini söylüyor. Uyurken melekler korosu söylüyor. Verdi operalarında çok olan nefis koro parçaları insanı alıp götürüyor. Jan Dark mesajı alıp zayıf Fransa Kralını destekliyor. İngilizleri durduruyorlar. Ama canavar ruhlu babası, kızının içine şeytan girdiğini söylüyor. Hani derler ya "Tanrıyla konuşuyorsan duadır, Tanrı seninle konuşuyorsa Şizofrenidir.." Baba olacak adam böyle söyleyince itibarı bir anda düşüşe geçiyor. Sonunu biliyorsunuz. meydanda yakıyorlar.
Sezon başladı ve çok sayıda klasik müziği konseri var. Artık sırayla gideriz.